Avrupa için utanç günü

Avrupa için utanç günü

Yaşanılan olaylar insanların zihnine yaşandığı tarihler ile işler. 11 Mart tarihi Avrupalı Türklerin Anavatanları ile koparılma girişiminin tarihi olarak hatırlanacak.

 

Bir devlet ile milletin arasındaki bağı koparmak isteyenlerin karşısında onurlu duruş sergileyen halkımız ve ülkemiz tüm dünyaya hiçbir gücün Türk devleti ile milletinin arasına giremeyeceğini gösterdi.

 

11 Mart'ta devleti temsilen vatandaşlarımız ile Rotterdam'da buluşmaya gelen Türkiye Cumhuriyeti Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Sayın Fatma Betül Sayan Kaya'nın arkasında dağ gibi Avrupa'daki 5 milyon Türkü temsilen Hollandalı Türkler vardı.

 

Rotterdam sokaklarında, Türkiye Cumhuriyeti Başkonsolosluğunun önünde köpekli, atlı, coplu polislerin saldırısına uğrayan Hollandalı Türkler itilip kakılma, köpekler tarafından ısırılma ve hastanelik olma pahasına geri dönmedi ve özgürlüğüne, ülkesine ve demokratik değerlerine sahip çıktı. Ne tarih, ne de millet bu duruşunuzu ve mücadelenizi unutmayacak.

HOLLANDA HÜKÜMETİNİN TUTUMU BUZDAĞININ UCU


Hollanda'nın 11 Mart günü sergilediği tutum Avrupa'da yıllardır devam eden ve köklü bir tarihe sahip olan Türk düşmanlığının sadece görünen yüzü. Onun ardında çok daha geniş çaplı, farklı alanlarda kendini gösteren ve sinsice ilerleyen Türk ve İslam düşmanlığı mevcut. Yabancı köşe yazılarında ve haber kanallarında okuyucu yorumlarına göz attığınızda insanların Türklere karşı besledikleri kini ve öfkeyi daha iyi anlıyorsunuz.

 

1973 yılında çıkan 31 sayılı Der Spiegel dergisini herkes hatırlar. 'Türkler geliyor, kendini kurtarabilen kurtarsın' başlığı ile çıkmıştı dergi. O dönemin Kreuzberg Belediye Başkanı Günther Abendroth 'böyle devam ederse Türk istilasından boğulacağız' diyordu ve Türklerin her yerde olmasından şikâyet ediyordu. Hollanda'da 70'li yıllar ırkçılığın adeta hortladığı yıllardı.

 

1972 yılında Rotterdam'daki ve 1976 yılında Schiedam'da gerçekleşen ırkçı olaylar, Türk ve Faslıların maruz kaldığı ağır saldırılar dün gibi hatırımızda. 70'lerden bu yana aslında Türkler ve diğer Müslümanlar için çok şey değişmedi.

 

Eşcinsel evliliği, 'soft' diye adlandıran uyuşturucuları ve ötenaziyi dünyada legalleştiren ilk ülke olan Hollanda'nın sözde liberalizm ve özgürlük maskesi düştü.

 

Geert Wilders gibi bir adamın toplumu ırkçı söylemler ile zehirlemesini düşünce ve fikir özgürlüğü kapsamında değerlendirenler, Türklerin anavatanlarından gelen üst düzey diplomat veya siyasi temsilciler ile buluşmasını engelleyebiliyor. Üstelik geçtiğimiz hafta Almanya Dışişleri Bakanı Sigmar Gabriel'in Dışişleri Bakanımız Mevlüt Çavuşoğlu'na söylediği gibi; 15 yıldır Türkiye'den gelen yetkililer her zaman Avrupalı Türklere sadece pozitif mesaj vererek yaşadıkları toplumlarda uyum içinde hareket etmeleri öğüdünde bulunmasına rağmen.

 

Avrupalı “dostlarımız” PKK ve FETÖ gibi terör örgütlerine kucak açarken, diplomasiyi, hukuku ve temel insan haklarını ayaklar altına alarak Türkiye devletini ve Türkiye kökenlileri engellemekten geri durmuyor. Anlaşılan sadece Türkiye devletine ve değerlerine sahip çıkanlar bu coğrafyada temel haklardan istifade edemiyor.

 

Sadece Hollanda'da değil, Avrupa'nın değişik ülkelerinde 16 Nisan halk oylamasında evet oyu kullanacağını ifade edenlere sistematik ırkçılık, dışlanma ve şiddet uygulanmakta. 11 Mart utanç gecesinde Türkiye Cumhuriyeti Rotterdam Başkonsolosluğu önünde yaşananlar bunun kanıtı.

 

DENK PARTISI, PVV ÖZGÜRLÜK PARTISI VE SIYASI KATILIM


Son anketlere göre Hollanda'da 15 Mart'ta gerçekleşecek seçimlerde Geert Wilders'in (PVV) Özgürlük Partisi birinci parti olacak gibi gözüküyor. Geert Wilders Hollanda'da yaşamak isteyen Müslümanlara dinlerinden vaz geçmelerini söyleyen, Kuranı Kerimi yasaklama vaadinde bulunan, Hollanda'yı İslam'dan temizleyeceği sözünü veren azılı bir faşist. Hollandalılar arasında bu faşist düşünceye sahip kişiler azımsanamayacak kadar fazla.

 

Hollanda siyasi sisteminde koalisyonlar geleneği mevcut. Geert Wilders'in Özgürlük Partisi koalisyon kurabilecek parti bulursa başbakan dahi olabilir. Avrupa'nın geldiği durumu, değerler yozlaşmasını gözler önüne seren bir vaka.

 

Geert Wilders'in 'Özgürlük Partisi' adı altında toplumda faşizm, İslam düşmanlığı, kin ve nefret tohumları ekmesi yeni bir fenomen değil. Avrupa'nın değişik ülkelerinde benzer akımlar destek kazanarak toplumun merkezinde yerini alıyor.

 

Güvenlik kavramı üzerinden Avrupa'da yaşayan Türklerin ve diğer Müslüman toplumların temel insan hakları, düşünce ve inanç özgürlükleri, gösteri ve hareket özgürlükleri ellerinden alınıyor. Eğer Avrupa Birliği değerleri Geert Wilders'in faşistliğini teminat altına alırken, muhafazakâr Müslüman insanların haklarını gasp edebiliyor ve buna gerekçe üretebiliyorsa bu değerler eksik kalsın. Avrupa Birliği projesini önemseyen birisi olarak üzülerek ifade ediyorum ki 11 Mart'tan sonra Avrupa'nın Türkiye'ye söyleyecek hiç bir sözü ve savunacak değeri kalmadı.

 

Avrupa aksine Türkiye'ye bakabilir, farklılıkların barış ve hoşgörü içerisinde nasıl birlikte yaşama iradesi gösterdiğini görebilirler.

 

Hollanda'da iktidar ortağı İşçi Partisi'nin, Türk asıllı milletvekilleri Tunahan Kuzu ve Selçuk Öztürk'ü nasıl anti demokratik bir şekilde kendi değerlerini savundukları için ihraç ettiklerini hatırlıyoruz. Onların bütün yıldırmalarına rağmen Hollandalı Türklerin siyasetin içinde yüksek sesle biz buradayız, eşit vatandaşlarız ve haklarımızı savunuyoruz diyebilmeleri için sandıklara gitmeleri ve daha fazla siyasi angajman göstermeleri gerekir. Türkiye kökenliler onlar gibi olmadığını, barış kardeşlik ve sözde değil, özde özgürlükten yana olduklarını tüm Avrupa'ya gösterecektir.

 

AB VATANDAŞI OLSA DAHI 'İSTENMEYEN KIŞI'


11 Mart günü Sayın Bakanın konvoyunda Almanya vatandaşı iki genç kardeşimiz, UETD Kadın Kolları Başkanı Ayşe Aşut, Güleser Topuz Hanım ve UETD Genel Başkan Yardımcısı olarak bende vardım. Sayın Bakan Hollanda'da özel araçtan diplomatik araca geçtiği için Rotterdam şehrine varışı bizim içinde bulunduğumuz araçtan daha sonra oldu. Almanya'dan konvoy ile hareket edildiği istihbaratını alan Hollanda polisi hazırlıklarını yapmıştı. Sayın Bakanın aracını beklemek üzere kendi aracımızı Rotterdam Başkonsolosluğuna 10 km mesafede bir petrol istasyonuna çektiğimiz anda 5 zırhlı araç, sivil polis araçları ve en az 30 polis etrafımızı sardı. İlk önce ne olduğunu anlamadan terörist bir grubun etrafını sarıyormuşçasına polis memurları tarafından çembere alındık. Kimliklerimiz istendi, hukuksuzluk yapmadığımızın özgüveni içerisinde kimliklerimizi verdik. Beklentimiz kimlik kontrolü sonrası bırakılacağımız yönündeydi. Sonra anladık ki öyle olmayacaktı.

 

Polis memurları kimlikleri uzun uzadıya, sahte olup olmadıkları yönünde kontrol etti. Yanımızdan ayrılarak telefon görüşmeleri yaptı. Bir buçuk saate yakın orda beklemek zorunda kaldık. Bizi hangi gerekçe ile burada tuttuklarını öğrenmek üzere polis memuruna yaklaştığımda elinde Sayın Bakanımızın resminin olduğunu ve hanımların kimliklerindeki resim ile kıyasladığını gördüm. Aradığınız kişi burada değil, bizi boşuna bekletiyorsunuz, kimliklerimizi verin, Avrupa Birliği vatandaşı olarak bizi burada tutamazsınız, seyahat hakkımızı hukuksuz bir şekilde elimizden alıyorsunuz' dedim. Bekleyin, talimat gelmeden sizi bırakamayız, kimliklerinizi veremeyiz dedi. Daha sonra Türkçe konuşan Hollanda polisi ile yanımıza yaklaşan üst düzey bir yetkili 'Hollanda Hükümeti tarafından 'istenmeyen kişi' ilan edildiniz. Derhal ülkeyi terk etmek zorundasınız. Polis eskortu eşliğinde sizi Almanya sınırına kadar getireceğiz' dedi. Orada bir kez daha anladım ki, bir ülkenin vatandaşı olmak eşit haklara sahip olmak anlamına gelmiyormuş. Alman asıllı Almanya vatandaşı o muameleye asla maruz kalmazdı. Onun için adalet sistemi işlerdi ve hukuk geçerli olurdu. Bizler içinse çifte standart ve ayrımcılık geçerli.

 

11 Mart tarihi her alanda maruz kalınan çifte standart ve ikiyüzlülüğün sembolü oldu. Bu millet Sayın Bakanın şahsında Türklere ve Türkiye Cumhuriyetine yapılan bu faşizan, ayrımcı ve hukuksuz davranışı asla unutmayacak.

Batı Trakya'dan başlayan fırtınalı hayat
Önceki Batı Trakya'dan başlayan fırtınalı hayat
Almanya'nın 'Hayır' Kampanyası
Sonraki Almanya'nın 'Hayır' Kampanyası