Almanya'nın 'Hayır' Kampanyası

Almanya'nın 'Hayır' Kampanyası

Almanya'da siyasi partiler farklı siyasi çizgide olsa da uyumlu oldukları tek konu Türkiye politikası. Gezi süreci, sözde Ermeni Soykırımı Yasa Tasarısı, DİTİB camilerinde görev yapan Diyanet imamları, vatana ihanet ve devlet sırrını ifşa etmekten yargılanan Can Dündar'ın Cumhurbaşkanı Gauck'tan ödül alması, PKK ve FETÖ teröristlerinin korunması gibi Türkiye-Almanya ilişkilerini etkileyen onlarca mevzu var. Türkiye Almanya ilişkileri tarihin en dip noktasını yaşıyor.

 

Almanya’nın uluslararası etkinliği


Almanların öğretmen edası ile Alman olmayanlara ders verme hevesi Almanları iyi tanıyan herkesce bilinir. Perşembe akşamı Almanya’nın ZDF kanalında Hristiyan Birlik Partili Bavyera Devlet Bakanı Markus Söder’in elini dudağına götürerek HDP Milletvekili Mithat Sancar’a sus demeside bu hevesin tezahürü olarak kendini gösterdi. Bu konuda alınganlık edilmemeli, Bazı Almanların bu tutumu Türklere özel değil. Yunanlar, İtalyanlar, Polanlar, Ruslar ve şimdilerde Ortadoğu’dan gelen mülteciler bu üstenci bakışa aşinalar. Almanya’nın tarihi ve kültürel kodları ile ne kadar alakalı olduğu tartışılır ancak kesin olan kendinden zayıf olduğunu düşündüklerini ezme eğilimlerinin belirgin olması. Ezip ezemedikleri ayrı mesele, buna kalkışıyor olmaları ve her defasında sınırlarını zorluyor olmaları daha önemli.

 

Soğuk savaş döneminin son bulması, Berlin duvarının yıkılması ve Avrupa entegrasyonunun derinleştirilmesi ile Avrupa’da dengeler yeniden oluştu. Bugün gelinen noktada Avrupa Birliği içerisinde Almanya yumuşak gücü ve ekonomik başarıları ile etkinliğini arttırırken Avrupa Birliği’nin etkinliğini git gide azaltmayı başardı.

 

Almanya’nın yumuşak gücünü oluşturan kültür ve eğitim politikası dünyadaki krizler ve yeni meydan okumalar doğrultusunda yenileniyor. 2015 yılı dış ülkeler kültür ve eğitim faaliyetlerine ayırdığı bütçe 1,673 Milyar Avro. Dışişleri Bakanlığının özel vakıflar ile kurduğu stratejik diyalog, çalışma sistematiğindeki bütünlük yapılan her çalışmanın dış politik çıkarlar ile uyumlu olmasını sağlıyor.  

 

Bu doğrultuda çalışan kurumların başında dünya çapında 160 temsilciliği bulunan Goethe Enstitüsü geliyor. 238 Üniversitenin üye olduğu Alman Akademik Değişim Servisi DAAD uluslararası değişim programları ve burslar ile üniversitelerin ve bilim insanlarını desteklerken Alman dilinin öğretilmesine de katkı sunuyor. Her kurumun rolü olduğu gibi kiliselerin de var. Uluslararası etkinlik yürüten, misyonerlik çalışmaları dışında Almanya’nın kültür, kimlik ve din politikalarını destekleyen projeler yürütmekteler. Uluslararası yayın yapan Deutsche Welle (DW) siyasi ve kültür elçiliği görevinin medya ayağını oluşturuyor ve 30 dilde yayın yapıyor. DW’nin hedefi 2017 yılı itibariyle haftalık 150 Milyon dinleyiciye ulaşmak. Konrad Adenauer Vakfı’nın 80 ülkede temsilciliği var ve 100 ülkede projeler yürütüyor. Bunlar uluslararası çalışan kurumlarının sadece bir kaçı. Hepsinin ortak hedefi Almanya’nın uluslararası çıkarlarına hizmet etmek.

 

Almanya kendi dili, kültürü ve siyasi çıkarlarının korunmasına devasa bütçeler ayırırken, dünyanın her yerinde uzman yetiştirip insan kaynağını ve iletişim ağını geliştirirken Türkiye’nin bu yönde adım atmasına neden bu kadar tepkili yaklaştığını okuyucunun taktirine bırakmak gerekir.

 

Türkiye siyasetini dizayn etme girişimi


Türkiye’ye karşı yöneltilen her eleştiride çifte standart mevcut. Bağımsız yargı konusunda Türkiye’yi eleştirenler Türk siyasetçilerden Die Welt gazetesi muhabiri Deniz Yücel’in tutukluluğunun sonlandırılmasını talep edebiliyor. Almanya Adalet Bakanı Maas ciddi ciddi siyasetin yargıya müdahale etmesini isteyebiliyor. Türkiye  Cumhuriyeti Adalet Bakanı Sayın Bekir Bozdağ, Ekonomi Bakanı Sayın Nihat Zeybekçi, Dışişleri Bakanı Sayın Mevlüt Çavuşoülu’nun Türk toplumu ile buluşmasını engelleyen belediyeler alkışlanırken, PKK teröristlerine sokak gösterileri yapmaları için güvenlik çemberi oluşturanlar, belediye salonları kiralayanlar, Alman vatandaşlarının vergileri ile terör propagandası yapanlar destekleniyor.

 

Bununla da yetinilmiyor. Siyasetçilerin Türkiye politikasını Almanya’nın gündemine taşıdığını ve Almanya topraklarında siyasi kampanya yürüttüğünü iddia edenler kalkıp Türkiye’de bir parti için siyasi oy avcılığına çıkabiliyor. Yeşiller Partisi Eşbaşkanı Cem Özdemir HDP seçim çalışması yapıyor, Almanya’da yaşayan Türk vatandaşlarına 16 Nisan halk oylamasında ‚hayır’ yönünde oy kullanmalarını söyleyebiliyor.

 

Federal Anayasa Mahkemesi Sayın Cumhurbaşkanımızın 15 Temmuz darbe girişimini protesto etmek için Köln’de toplanan 80.000 Türke video konferans ile seslenmesini engellerken aynı mahkeme ırkçı nazi partisi NPD’yi yasaklama girişimini özgürlükler kapsamında ret ediyor. Böhmermann’ın sayın Cumhurbaşkanımız nezdinde tüm Türklere yönelttiği ırkçı, aşağlık hakaretleri fikir özgürlüğü kapsamında değerlendirenler Türkiye Cumhuriyeti siyasetçilerinin kendi düşüncelerini söylemesine dahi tahammül edemiyor. Evrensel değerlerin hiç edildiği bir sürece şahitlik ediyoruz.

 

Halk oymalası öncesi Almanya, Türkiye siyasetini dizayn etme girişiminde bulunarak ‚Hayır’-kampanyalarını destekleyerek ‚Evet’-kampanyasını sabote etmeye çalışıyor. Bununla birlikte tabii ki düşünce, gösteri ve konuşma özgürlüğü gasp edilerek Almanya’dan ve Avrupa’nın değişik ülkelerinden gidecek olan ‚Evet’ oylarının azaltılması hedefleniyor.

 

Avrupa’da yaşayan beş Milyon Türk bu olanları dikkatle izliyor. Çoğunluk toplum ile aynı düşünce ve yaşam tarzı paylaşılmadığında temel insan haklarının nasıl daraltıldığını görmek mümkün. Avrupa’da yaşayan Türkler, Türkiye Cumhuriyeti Bakanlarını konuşturmayan siyasi iradenin aslında beş Milyon Türkün sesini kısma girişiminde bulunduğunun farkında. Bu baskıcı tutum 16 Nisan halk oylamasında kararsız olan vatandaşların tutumunu ‚evet’ yönünde etkileyecektir.

 

Türk insanı muhasebesini yapar enine boyuna düşünür ve kararını öyle verir. Başta Almanya olmak üzere koca devletler tüm kurumları ile enerjisini Türkiye’de Cumhurbaşkanlığı Sisteminin gelmemesi üzerine yoğunlaştırmışsa ve bu uğurda düşünce, toplantı ve gösteri özgürlüğü gibi kendi tabirleri ile en önemli değerlerini ayaklar altına almışsa Cumhurbaşkanlığı Sistemi gelmelidir ve gelecektir.

Batı Trakya'dan başlayan fırtınalı hayat
Önceki Batı Trakya'dan başlayan fırtınalı hayat
Avrupa Nefrete Teslim Oluyor!
Sonraki Avrupa Nefrete Teslim Oluyor!